12 Ekim 2017 Perşembe

Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü Alışı


Bu yılın Nobel Ödülleri’ni konuştuğumuz günlerdeyiz. Ama kabul etmeliyiz ki, 2006 yılında bu konu, bizler için daha bir önemliydi. Çünkü o yıl Edebiyat Ödülü'nü Orhan Pamuk almıştı. Türk edebiyat tarihinde ilk kez bir Türk yazar Nobel Ödülü alıyordu. Pamuk böylece, Nobel Ödülü kazanan ilk Türk olarak da tarihe geçmiştir. Akademi 12 Ekim 2006 günü;

“2006 Nobel Edebiyat Ödülü 'Kentinin melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbiriyle çatışması ve örülmesi için yeni simgeler bulan' Orhan Pamuk'a verilmiştir.”

Şeklindeki basın bildirisiyle Nobel Edebiyat Ödülü'nün Orhan Pamuk'a verildiği resmen açıklamıştı.
Orhan Pamuk 7 Aralık 2006'da, İsveç Akademisi'nde ‘Babamın Bavulu’ başlığı altında hazırladığı Nobel konuşmasını Türkçe yapmış, Türkçe bilmeyen izleyicilerse, ellerindeki çeviri metinden konuşmayı takip etmişti. Birçok televizyon kanalı da konuşmayı canlı yayınlamıştı. Orhan Pamuk, ödülünü, konuşmadan sonraki günlerde düzenlenen törende, 10 Aralık 2006 günü Stockholm Konser Salonu'nda, İsveç kralı XVI. Carl Gustaf'ın elinden almıştı.
Bize bu onuru yaşatan Orhan Pamuk’a siz okurların huzurlarında tekrar teşekkür ediyoruz. Dilerseniz Orhan Pamuk’u biraz yakından tanıyalım; kimdir nerede doğmuştur, ödülleri, eserleri nelerdir, bir mercek altına alalım;
Onlarca fahri doktoraları ve onur üyelikleri bulunan Orhan Pamuk, 7 Haziran 1952, İstanbul doğumludur. Resmi kayıtlarda geçen adı Ferit Orhan Pamuk'tur.

Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan en genç yazar ve bu ödülü alan ilk Türk yazar unvanlarına da sahip olan Orhan Pamuk edebiyat hayatına 1974 yılında başladı.
Romancılığı post modern roman kategorisinde değerlendirilen Orhan Pamuk, 1979 yılında ilk romanı olan "Karanlık ve Işık" ile katıldığı Milliyet Roman Yarışmasında birincilik ödülünü Mehmet Eroğlu ile paylaştı. Bu romanı 1982 yılında Cevdet Bey ve Oğulları adıyla yayımlandı. 1983 yılında bu kitapla Orhan Kemal Roman Ödülüne layık görüldü.

Pamuk'un daha sonra yazdığı kitaplar da çok sayıda ödül kazandı. İkinci romanı olan Sessiz Ev 1984 yılında Madaralı Roman Ödülünü kazandı. Bu romanın Fransızca tercümesi de 1991 yılında Prix de la Découverte Européenne ödülüne hak kazandı. 1985 yılında yayımlanan tarihi romanı Beyaz Kale ile 1990 yılında ABD'de Independent Award for Foreign Fiction ödülünü kazandı ve yurt dışında tanınmaya başlandı. Orhan Pamuk, 2002 yılında yayımlanan Kar kitabını, Türkiye'nin etnik ve politik meseleleri üzerine kurulu bir politik roman olarak tanımlamaktadır. Kar romanı Amerika Birleşik Devletleri'nde 2004 yılında "yılın en iyi 10 kitabından biri" olarak gösterilmiştir. Yıllar geçtikçe Orhan Pamuk'un Türkiye dışındaki ünü artmaya devam etti. 1998 yılında yayımlanan Benim Adım Kırmızı 24 dile çevrildi ve 2003 yılında İrlanda'nın ünlü International IMPAC Dublin Literary Award ödülünü kazandı. Yazarın ülkemizde de aldığı onlarca ödül olmakla beraber, ünlü yazar bu ödüllerini ve edebiyat eserlerini 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanarak taçlandırmıştır.

Kitapları altmış üç dile çevrilmiş, yüzü aşkın ülkede yayımlanmış ve 13 milyon baskı yapmıştır. 2006 yılında TIME dergisi tarafından da dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçilmiş, 2007 Mayıs'ında yapılan 60. Cannes Film Festivali'nde de jüri üyeliği yapmıştır.

ORHAN PAMUK DAVASI
Orhan Pamuk, başarılarıyla takdir edilmekle beraber sevenleri olduğu kadar eleştireni de çok olan bir yazardır. Bunun en önemli kısmı da politiktir. Şöyle ki;
Orhan Pamuk Das Magazin adlı haftalık İsviçre dergisine verdiği bir röportajda, "Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi" açıklamasında bulununca hakkında TCK'nın 301. maddesinden ‘Türklüğe hakaret’ davası açılmış, ilk duruşması 16 Aralık 2005’de olan dava sürekli ertelenmişti.
AB - Türkiye Karma Parlamento Eş Başkanı Joost Lagendijk, "Hükümet, parlamentoya değişiklik yasası getirebilir. Yapılacak şey budur. Türkiye'nin imajına büyük bir zarar vermiştir. Avrupa'da kötü bir imaj doğmuştur. Ünlü bir yazar hakkında dava açarsanız, dışarıda milliyetçiler bu yazarı dövmek için arabasına saldırırsa, burada ciddi bir sorun vardır" demişti.
AP (Avrupa Parlamentosu) Türkiye Raportörü Camiel Eurlings de, hükümetin yazar Orhan Pamuk davasını düşürmesi gerektiğini belirterek, hükümet reform taahhüdüne sadık kalmalı şeklinde konuşmuştu.
Türkiye ile AB arasında ciddi gerilime neden olan Orhan Pamuk’un hakkındaki dava 22 Ocak 2006 tarihinde düşmüştü.

ORHAN PAMUK’un Eserleri;
Cevdet Bey ve Oğulları, roman
Sessiz Ev, roman,
Beyaz Kale, roman,
Kara Kitap, roman,
Yeni Hayat, roman,
Benim Adım Kırmızı, roman, 1
Öteki Renkler, yazılarından ve söyleşilerinden seçmeler,
Kar, roman,
İstanbul: Hatıralar ve Şehir, anı,
Babamın Bavulu, Nobel Söylevi,
Masumiyet Müzesi, roman,
Manzaradan Parçalar, yazılarından ve söyleşilerinden seçmeler,
Saf ve Düşünceli Romancı, Harvard Üniversitesi'nde verdiği Norton Dersleri
Şeylerin Masumiyeti, Masumiyet Müzesi Kataloğu,
Ben Bir Ağacım, Seçmeler,
Kafamda Bir Tuhaflık, roman,
Kara Kitap 25 Yaşında (Numaralı Özel Baskı), roman,
Resimli İstanbul - Hatıralar ve Şehir,

Kırmızı Saçlı Kadın

**12.10.2017 taihnedio.com sitesi için yazdığım yazıdır. Yazının linki aşağıdadır;
http://tarihnedio.com/orhan-pamukun-nobel-edebiyat-odulunu-alisi/

11 Ekim 2017 Çarşamba

Bugün 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü


Dünya Kız Çocukları Günü, kız çocuklarına yapılan ayrımcılığın önlenmesi ve insan haklarından tam ve etkili bir şekilde yararlanmalarını sağlamak amacıyla, Türküye, Kanada ve Peru’nun girişimleri sonucu, 2012 yılından beri kutlanan bir gündür.
Türkiye’nin başvurması sonucu, 193 üyeli Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, 2012 yılından itibaren 11 Ekim'in ''Dünya Kız Çocukları Günü'' olarak kabul edilmesine ilişkin Türkiye, Kanada ve Peru tarafından hazırlanan karar tasarısı bütün ülkelerin onayıyla kabul edilmiştir.

Kararda, ‘ekonomik büyüme, BM Binyıl Kalkınma Hedeflerine ulaşılması ve kız çocuklarının kendilerini etkileyecek kararların alınmasına katılımı açısından kız çocuklarının desteklenmesinin, güçlendirilmesinin ve onlara yatırım yapılmasının son derece önemli olduğu, ayrıca bunun başarılmasının kız çocuklarına karşı ayrımcılık ve şiddet sarmalını kıracağı, onların insan haklarından tam ve etkili bir şekilde yararlanmalarını sağlayacağı’ belirtilmişti.
Her yıl toplanan Dünya Kız Çocukları Konferansı’nı, ülkemizde Aydın Doğan Vakfı üstlenmektedir. Aydın Doğan Vakfı; amaçlarımız ve gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerle örtüşüyor. Bu nedenle, konuyla ilgili toplumsal farkındalığı artırmak ve Vakfın faaliyetlerine zemin oluşturmak amacıyla Dünya Kız Çocukları Günü Konferansı'nı sahiplenmekten gurur duyuyoruz açıklaması yapmıştır.

Bu Dünyayı Bugünün Kız Çocukları Kurtaracak

Ülkemizde maalesef kadına yönelik cinsiyetçi bir bakış açısı hakim. Şiddet, saygı göstermeyiş, öteleme, hak yeme, erkek egemen bir toplum geleneğini sürdürme eğilimiyle beraber ne giyineceğine, ne zaman nerede gezeceğine, ne okuyacağına, hatta okuyup okumayacağına, daha da ileri giderek kiminle evleneceğine erkeğin karar verdiği, kadının da maddi manevi güçsüzlük ve süregelen bir yanlış toplum bilinci sebebiyle baş eğip, kabul etmiş olması gibi vahim bir durum söz konusu.
Ve bu hepimizin sorunu, hepimizin ayıbı. En çok da kadının…

Niye mi?

Çünkü bir kadını, kadın yetiştirir. Eş, baba, patron, damat, yönetici, işçi olan erkeği de kadın yetiştiriyor. Kadına değer veren erkeği de kadın yetiştiriyor. Kadını ezen, yok sayan, üzerinde karar hakkının olduğunu düşündüğü erkeği de bir kadın yetiştiriyor. Ama bir yerde durum öyle bir kilitlenmiş ki, baskı altında eğitimsiz ve güçsüz yetişmiş kadın, yaşadığından gördüğünden mütevelli, şikayet ettiği, tarafından hor görüldüğü adam gibi bir erkek çocuğu yetiştirmeye devam ediyor.

Peki bunun önüne nasıl geçeceğiz? Bunu nasıl düzelteceğiz?

İşte burada çözüm, yarının eşi ve annesi olacak olan kız çocuklarını eğiterek ve onların haklarını gözeterek olacak. En başından kız çocuğu bilgili, donanımlı gözü açık olursa, gücün kendisinde olduğunu, haklarını bilirse, o da kendi dünyasından başlayarak geleceğin kadın ve erkeklerini değiştirecek. Bu bilinç yaşamın devamını sağlayan kadının bilinçlenmesiyle olabilir ancak. Ve yarının kadını, bugünün kız çocuklarını, biz korumalı ve geliştirmeliyiz ki, geçmişten gelen bir kara büyü gibi ayaklarımıza dolanan bu kadın sorununu çözebilelim…

Lütfen kız çocuklarımıza iyi bakalım. Sevgiyi, saygıyı, eğitimi ve haklarını eksik etmeyelim ki, onlar da sevgiyi, barışı, eşit hakları dünyaya hakim kılan bir zihniyet yetiştirsinler.
Bu dünyayı bugünün kız çocukları kurtaracak!

**11.10.2017 tarihnedio.com sitesi için yazdığım yazıdır.

5 Eylül 2017 Salı

ATATÜRK'ÜN VASİYETİ

Ölüm…
Hayatın kişi için bitmesine rağmen, her şeyin kaldığı yerden devam edişi,
Dünyadan ayrılırken bile, aklın dünyadaki işlerde kalışı değil midir, biraz da…
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk de, bu endişe girdabında, tam da kendine yakışacağı şekilde usulüne uygun davranarak vasiyetini hazırlamıştır.
5 Eylül 1938
Ölümün gölgesini, sarayının etrafında gezinirken gören, hastalığının artışıyla beraber ömrünün azaldığını hisseden Kemal Atatürk’ün, kendinden sonra devam etmesini istediği ve kendine ait olan mal varlığını pay ettirme emrini, vasiyetini, Dolmabahçe Sarayı’ndaki odasında kendi el yazısıyla kaleme aldığı gün…
Ertesi gün,
Doktor Neşet İrdelp, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak ve Galata tüneli yanındaki Beyoğlu Altıncı Noteri, Noter İsmail Kunter’in hazır bulunduğu ortamda Atatürk, kapalı zarf içindeki vasiyetini Noter İsmail Kunter’e “Bu benim vasiyetimdir. İcap ettiği zaman lütfen kanuni muamelesini yaparsınız” diyerek verecek ve konuyla ilgili olarak Noter İsmail KUNTER, Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak, Dr. Neşet İrdelp ve Atatürk’ün imzaladığı bir tutanak düzenlenecektir.
Atatürk’ün vasiyeti, vefatından 18 gün sonra, 28 Kasım 1938 Pazartesi günü açılacaktır. Mahkemeye önce Adalet Bakanı Hilmi Uran ile İçişleri Bakanı ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Doktor Refik Saydam gelecektir. Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Boysan, kısa bir süre sonra, Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu’nun kolunda mahkeme salonuna girecektir. Vasiyetnamenin açılışında, Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı, bazı milletvekilleri, yargıç ve avukatlar da hazır bulunacaklardır.
Ankara Üçüncü Sulh Hukuk Hâkimi Osman SELÇUK cübbesini giyip ve oturumu açacaktır.
El yazısıyla bir yaprağın bir yüzüne yazılmış olan vasiyet, zarfın içinden çıkarılacak, hâkim, Atatürk’ün vasiyetnamesini açıkça okutup ve tutanağa geçirtecektir.
Atatürk’ün bizzat el yazısı ile yazdığı orijinal metnin fotokopisinden alınan vasiyet aynen şu şekildedir;

“ Dolmabahçe 05 - IX - 1938 Pazartesi

Malik olduğum bütün nukut ve hisse senetleri ile Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi C. H. Partisine atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum:
1. Nukut ve hisse senetleri, şimdiki gibi, İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.
2. Her seneki nemadan, bana nispetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, Makbule’ye ayda bin, Afet’e sekiz yüz, Sabiha GÖKÇEN’e altı yüz, Ülkü’ye iki yüz lira ve Rukiye ile Nebile’ye şimdiki yüzer lira verilecektir.
3. S. GÖKÇEN’e bir ev de alınabilecek ayrıca para verilecektir.
4. Makbule’nin yaşadığı müddetçe Çankaya’da oturduğu ev de emrinde kalacaktır.
5. İsmet İNÖNÜ’nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır.
6. Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.

K. ATATÜRK”

**tarihnedio.com sayfasındaki yazım...

















14 Şubat 2017 Salı

Enver Aysever Söyleşisi / Kitap Ağacı


11 Şubat Pazar Günü Enver Aysever'in söyleşisine katıldım. Aykırı Sorular programı ile de ekranlardan tanıdığımız, yazar, sunucu, radyocu, tiyatrocu gibi pek çok sıfatı olan Enver Aysever'i söyleşi sonrası daha bir sevdim.




Gün gelip, dil yasaklanırsa, işte o zaman "gaz odası "na girmiş olur yazar diyor Enver Aysever. Zekasını ve çok yönlülüğünü her zaman taktir ettiğim ve tam on altı kitabı olan Aysever'in yazar kimliğini de çok sevdim. Edebiyata bakış açısı, birikimi, sürekli okuyor olması, her cümlede üstat isimlerden bahsedip herkesin bunları okuması gerektiğine vurgusu, beslendiği usta isimler edebiyata olan umudumu besledi.  


Aynı zamanda sevmediğini, onaylamadığını açıkça söylemesi, elini taşın altına koymaktan çekinmeyen, yurttaş olarak her türlü sorumluluğu, olası sonuçları göze alarak sırtlayan bir karakter olmasıyla da yarınlara olan umudumu da artırdı.



Kitap Ağacı ailesine emekleri için teşekkürler, yine harika bir organizasyondu.

Ve bunlar da son kitabı Yazmak Güzel Şey Be Kardeşim'den altı çizili notlarımdan bazıları;

*Sanata inanırım, avuturum kendimi. Yüzyıllardır yüzüne tutulan bu aynada kendini görüp, bir türlü ders almayan insana hayret etmek gerekmez mi?

*Aklımda Nazım'in Karadeniz'e doğru açılan  teknesi var, azgın suyun içinde can çekişen... Kaptanı yorgun bir tekne değil midir insan? Dilimde eksik bir şiir...

*Peki, ya okumayla hiç alakası olmayan kimse için ne demeli? Bana kalırsa sürülmemiş bir yaşamdır o.

*Kitap kitabı doğurur,  okur bu izi sürer, koku alır. Bir kitaptan diğerine hangi gerekçeyle  geçeceğinizi zamanla anlarsınız.

*Tek bir satır edebi metin okumamış birinin enayi mutluluğuna hayran olmamak elde değil. O farkında olmasa da dünya döner nasılsa...

*Romana geri dönmek demek, unutulmayan sevgilinin, her adım başı resmini görmektir. Her sayfada kendini temize çekmek için çıkılan acımasız bir teraziden söz ediyorum.

Kitap Ağacı Ailesinin etkinliklerini aşağıdaki adreslerden takip edebilirsiniz;

www.kitapagaciyiz.com
www.facebook.com/kitapagaci355
www.twitter.com/kitapagaci_
www.instagram.com/kitapagaci
kitapagaci1984@gmail.com.

23 Ocak 2017 Pazartesi

Sezgin Kaymaz Sözleşisi / Kitap Ağacı Etkinliği


 Kitap Ağacı Ocak ayı konuğu Sezgin Kaymaz'dı.

Söyleşi öncesine kadar yazarın hiç bir kitabını okumadığımı utanarak söylüyorum.
Sezgin Kaymaz'ı ve edebiyatını tanımak için çok geç kalmışım. Öyle güzel, öyle içten, sade ve sıcacık anlatıyor ki, onun kitaplarını okumuyor, dinliyorsunuz.


Yazdıklarına kendi hayatını, ailesini, çevresini, yaşadıklarını da katan bir yazar Sezgin kaymaz. O kadar ki, son kitabı Farfara, kitabın kahramanı ve Sezgin Kaymaz'ın kendi köpeği.
Üstelik söyleşiye bile geldiler.

Sezgin Kaymaz'ın kitaplarının adları da çok ilginç;
Uzunharmanlar'da Bir Davetsiz Misafir, Geber Anne, Kaptanın Teknesi, LuckyZindankale, Bugün Bize Kim Geldi, Bakele, Deccal'ın Hatırı, Medet, Son Şura, Ateş Canına Yapışsın, Kün, Kaptanın Teknesi, Sevinç Kuşları, Farfara...

Bizim zamanımızda bırakın herkesin cebinde, evinde bile telefon yoktu. biz okumak için başka bir şehre geldiğimizde, askere gittiğimizde hep mektup yazdık diyen ve mektuplaşmanın kıymetini bilip, bu geleneği de hala devam ettiren biri Sezgin Kaymaz. Okurlarıyla mail üzerinden mektup arkadaşlığı yapıyor. Üstelik maillere itinayla cevap veriyor.

Sezgin Kaymaz yazarken, herkesin kullandığı sıradan kelimeler, günlük kıyafetlerinden sıyrılıp da, bayramlıklarını giyinip çıkıyorlar karşımıza. Kelime aynı kelime ama o yazınca ışıldıyor. Sadece kitaplarında değil üstelik, maillerinde de öyle...

Ben Sezgin Kaymaz 'ın kendisini de edebiyatını da tanıyor olmaktan çok memnun oldum.
Etkinliği düzenleyen, emeği geçen tüm Kitap Ağacı üyelerine, İletişim Yayınlarına ve Sezgin Kaymaz'a teşekürler...


Bu da gülümseyin okuyoruz sloganlı fotoğrafımız :)