1 Ocak 2020 Çarşamba

HAYAL ET, YETER

Hayatıma giren ve hayatımdan çıkan insanların hiçbir zaman tesadüf olmadığını bildiğim gibi, yaşadığım olayların, başıma gelenlerin de rastgele olmadığını, dönüp ardıma baktığımda fark ettim. Olumlu olumsuz her olayı ve konuyu, farkında olarak ya da olmayarak bir şekilde kendimize çekiyorduk.

Mesela adını ilk olarak çocuk yaşlarda Küçükçekmece’de otururken duyduğum Küçükyalı semtiyle çok ilgilenmiştim. İstanbul’un öteki ucundaki, Anadolu yakasında bulunan Küçükyalı ile ilgili, niye o semte bu adın verildiğini soruyor, hayallerimde sahil kenarında küçük küçük yalılardan oluşan bir yer hayal ediyordum.  Ne o civarda bir tanıdığımız vardı. Ne de kimse beni, sırf merakım gitsin diye alıp oraya götürdü. Zamanla unutup gittim. Aradan yıllar geçti. Şu anki eşim Cüneyt ile henüz evli değildik. Kadıköy’de gezerken dayısı telefon açtı ve ona uğramamız gerekiyordu.  “Pasaportunu benim arabada unutmuş, hemen kapıdan verip çıkacağım” dedi. Hiç itiraz etmedim, vaktimiz vardı. Nereye gideceğimizi de hiç sormadım. Zaten Anadolu yakasını o zamanlar pek bilmezdim. Sadece giderken gözüme Küçükyalı tabelası çarptı. Hayatımda ilk kez Küçükyalı’ya gelmiştim. Çocukluk anım canlandı gözümün önünde. Yalılardan oluşan bir yer olmasa da burayı çok sevmiştim. Cüneyt dayısının evine gittiğinde, ben çekineceğimi bahane ederek arabada beklemek istemiştim. Asıl niyetim etrafa bakmaktı.

Ben o gün içimden ‘Biz de evlendiğimizde buralarda otururuz belki’ diye geçirmekle kalmamış, gözüme sahildeki üç katlı bir binanın orta katını kestirip, bu hayalin yüzümü güldürdüğünü fark etmiştim. Sonra da bu halime gülmüştüm. Gülmüştüm, çünkü daire boş bile değildi, tülü perdesi takılı, içinde birinin oturduğu belli bir evdi ve en önemlisi ortada henüz evlenme planımız da yoktu.
Aradan birkaç ay geçti ve biz evlenmeye karar verdik. Haftalarca ev aradık. Kadıköy’den Bostancıya kadar bakmadığımız kiralık daire kalmamıştı. Ya evler çok bakımsızdı ya küçüktü. İki kişi olacağımıza rağmen ben büyük bir ev istiyordum. Sahilde deniz gören bir dairede yaşamak vardı gönlümde ama sahildeki bodrum kat dairelerin bile kiraları çok yüksekti. Düğüne iki ay kalmıştı ve bizim hala tutulmuş bir evimiz yoktu. Bir gün dayısı ev işini ne yaptınız diye Cüneyt'e sorduğunda, o da durumu anlatmış. Dayısı, ben Bursa’da yaşayan kayınvalidem için bir ev tuttum, ev hediyesi olarak da tülünü perdesini de yaptırdım. Ama kadın ben İstanbul’da yaşayamam diyerek gelmekten vazgeçti. Bir de oraya bakın. Kirasını bir yıllık peşin verdiğim için de uyguna geldi. Bu hafta anahtarı ev sahibine geri iade edip, vazgeçtiğimizi söyleyecektim. Önce siz bir bakın, demişti.

Tek başına yaşayacak yaşlı bir kadın için tutulmuş bir evin bizim için uygun olacağına hiç ihtimal vermemiştim. Ama ev aramaktan o kadar sıkılmıştım ki, nerede olduğunu dahi sormadan, hadi bakalım dedim. Küçükyalı sahile geldiğimizde, dayısından anahtarları alacağımızı düşünmüştüm. Dayısının evini geçip karşı çaprazındaki o üç katlı binanın önüne park etti. Ben o günkü hayalimi hatırlayıp, iç geçirerek arabadan indim. Cüneyt benim aksime binaya doğru yürürken “burası” dedi. Önünde durduğumuz halde, şaşkınlıkla tekrar sordum.

-Neresi?
-Bu bina, orta kat.
O an ne diyeceğimi bilemedim. Gözlerim doldu. Bir an için durduğunu düşündüğüm nefesimi verirken, gülümseyip bulutlara baktım ve teşekkür ettim.
Evi görmeme gerek yoktu.
-Tamam tutuyoruz, ben burada otururum dedim.
Cüneyt güldü.
-Saçmalama, daha evi görmedik, belki bu da diğerleri gibi eski ve küçüktür” dedi.

Ama ben kararımı vermiştim bile. Bu tesadüf değildi. Ben saf ve yoğun bir düşünceyle aylar önce bu evi küçük bir hayalin içinde beğenip kendime çekmiştim zaten. Yine de formaliteden eve baktık. Üç oda bir salon, salonun yere kadar olan camlarından deniz görünen, büyük ve bakımlı, bizim için şahane bir daireydi. Kirası bütçemize göreydi. Tülü perdesi de tam istediğim gibiydi. Ve biz o dairede tam üç sene keyifle, huzurla oturduk...

Peki bu çekim gücünü kurduğumuz hayallerin gerçekleşmesi için niye kullanmıyoruz?
Denemesi bedava ve risksiz. Bizden beklenen sadece hayal etmek ve inanmak.
Denemeye değer...

Ayşen Bozkuş